Kadın Şövalyenin Dönüşü (Return of The Female Knight) - BÖLÜM 3
- Home
- Kadın Şövalyenin Dönüşü (Return of The Female Knight)
- BÖLÜM 3 - GELECEĞİ DEĞİŞTİRECEĞİM (2)
Çeviri: Dakine
Redakte: MrVeraguth
Özet
Ailesinin intikamı için hayatı boyunca acımasız kadın kılıç ustası olarak yaşayan Elena, intikamını alamadan ölmüştü. Gözlerini tekrar açtığında ise geçmişe geri döndüğünü fark etti. Gündüzleri elbise içinde olan bir hanımken, geceleri ise geleceği değiştirmek ve ailesinin yıkımını önlemek adına bir kılıç taşımaktaydı. “Sizinle evlenmek istiyorum, Prens Hazretleri,” dedi Veliaht Prense. Bunu ailesini kurtarmak için yapacaktı.
3. BÖLÜM – GELECEĞİ DEĞİŞTİRECEĞİM (2)
Elena, ağabeyine uğradıktan sonra kılıç, yay, ok, zırh ve her türlü silahın depolandığı cephaneliğe gitti. Sıradan insanların cephaneliğe girmesi yasaktı fakat şükür ki Elena’nın Blaise Kalesi’nin her yerine erişim izni vardı. Elena yine de hiç kimsenin dikkatini çekmeden muntazam bir şekilde sergilenen silahların yanından geçip hanenin en iç kısmına yöneldi. Dar ve karanlık bir köşeden kıvrılarak azametli ve şaşaa içinde parlayan kapkara bir zırhın yanına vardı.
Elena zırhın olağanüstü hususiyetini biliyordu. Elena çocukken annesi o zırhı istimal ederdi. Zırhın yapımında kullanılan metal o kadar saf ve pahalıydı ki resmî şövalyeler bile mümasilini elde edemezdi. Elena, kılıç ustası olana değin o zırhın kıymetini idrak edememişti. Ne yazık ki onu giymeye fırsat bulamadan zırh ele geçirilmişti.
Elena’nın zırhı bir eliyle hafifçe okşarken gözleri yaşardı. Elena’nın avcu altındaki serin ve sert zırh anılarını depreştirmişti. Elena çocukken kendini zırhın vârisi olduğunu düşünmüştü fakat babası, Elena’nın annesinin vefatından sonra Elena’nın kız olduğundan kılıç taşımasına izin vermemişti. Elena bir şövalye ailesinde doğmasına rağmen hiçbir zaman kılıç kullanmayı öğrenememişti. Belki de kaderdi ama önünde sonunda öğrenmek zorunda kalmıştı. Elena geçmişi anımsadıktan sonra zırhı yanına getirdiği büyükçe çantaya yerleştirmeye başladı.
‘Babamın annemi özlediğini ve annemin değerli eşyalarını kullanmaya kıyamadığını biliyorum fakat zırhı babamı kurtarmak için kullanacağım.’
Üstelik, Elena’nın korunması için iyi bir zırha ihtiyacı vardı. Zira geçmiş hayatındaki formuna sahip değildi.
Elena siyah miğferi de çantaya yerleştikten sonra kullanılmamış bir kılıcı seçti. Elena için bu, daha dün sayılabilecek geçmişinden döndüğünden beri elini sürdüğü ilk kılıçtı. Elena, narin ve nasırlaşmamış elleriyle bir acemiymişçesine kılıcın kabzasını kavradı ancak zihni ne yapacağının insiyaki olarak farkındaydı. Elena en azından becerilerini unutmadığı için şanslıydı.
Elena kılıcı kınından çekti ve bir anlığına kılıcın keskin ağzındaki yansımasına gözü ilişti. Kılıçtaki kadının yansıması geçmiş kılıç ustasından farklıydı fakat kadının yüreğindeki azim daha da alevliydi. Elena kılıcı havada birkaç defa savurduktan sonra kendi kendine mırıldandı.
“…geçmişe kıyasla yeterince iyi değilim.”
Elena’nın formsuz bedeninin hızı ve kuvveti kısıtlıydı. Lakin Elena binlerce değil, on binlerce kez bir kılıcı sallamıştı ve hayatını riske attığı savaşlar sayısızdı. Bu yüzden Elena’nın ne güçsüz olması ne de yavaş olması bir kılıcı sallama kabiliyetine . Ayrıca iyi koşullardan çok zor koşullarda savaştığı için her kötü durumun altından kalkabilirdi.
Elena’nın geçmiş bir muharebesinde ordunun levazım bölüğü imha edildiğinden ordu üç gün üç gece aç kalmıştı. Ordudan bazıları güçten düştüklerinden dolayı zar zor yürüyebiliyorlardı. Her hâlükârda savaşın her anını atlatmışlardı. Elena sebat gösterdiği bunca yılı da hesaba katarsa ustalaşmamış bedeni dahi kudretli sayılırdı. Elena, içgüdü ve tecrübeyle ciddi oranda azalan takatini az çok telafi edebileceğine inanıyordu.
Elena kılıcı kınına geri koyup çantasına yerleştirdikten sonra çantasını kolay açılmayacak bir şekilde kapattı. Bir anda bu büyük çantayı tek başına taşırsa dikkat çekeceğini idrak etti. Elena tek başına her şeyi yapan bir soğukkanlı katil olmaya alışmıştı ama şimdi bir soylu kadın olduğunu da unutmamalıydı. Elena cephanelikten çıkıp olabildiğince uzaklaştıktan sonra yoldan geçen bir hizmetçiye seslenip büyükçe çantasına işaret etti.
“Bunu at arabama götür.”
“Bütün bu büyük eşyalar nedir hanımefendim?”
“Vardığımızda Glenn’e takdim edeceğimiz hediyeler.”
“O kadar hediye mi? Glenn, sizi ve takdim ettiğiniz bütün bu hediyeleri görünce mutlu olacaktır.”
Bavulun büyüklüğü ve ağırlığı soylu bir kadına hediye sayılması için biraz tuhaf olmasına rağmen hizmetçi çok düşünmeden Elena’ya itaat etti. Elena’nın kıyafet ve temel ihtiyaçlarını içeren çantalar diğer hizmetçiler tarafından hazırlanmıştı. Elena lazım olan her şeyin arabaya yüklendiğini teyit ettikten sonra araca bindi.
“Hah, hah. Bir saniye durun.”
Mirabelle bir eliyle eteğini kaldırırken diğer elinde büyük bir piknik sepetiyle arabaya doğru koşuyordu. Elena durakladı ve Mirabelle’in telaşla yaklaştığını görünce arabadan inip Mirabelle’e doğru hızlı yürümeye başladı.
“Mirabelle, dikkatli ol. Kendini yaralayacaksın.”
Fakat Mirabelle, Elena’nın yanına varana kadar yavaşlamadı ve onun tam karşısında durunca nefes nefese kalıvermişti. Mirabelle ablasına kocaman gülümsedi.
“Karnını doyurmadan gitmeni istemiyorum, o yüzden lütfen bunu al.”
Elena şaşkın bir şekilde Mirabelle’in uzattığı sepeti aldı. Sepetin ağırlığı Elena’nın düşündüğünden çok fazlaydı.
“Bu kadar kısa sürede çok şey hazırlatmışsın. Ziyafet mi veriyorsun?”
“Bana daha sağlıklı olabilmem için her gün iyi beslenmem gerektiğimi söyleyen sen değil misin?”
Elena’nın nutku tutuldu. Evet, Elena beslenme konusunda yakınan kız kardeşine hep bu sözleri söylerdi.
Mirabelle ablasını beklettiğini fark ettikten sonra hızlıca Elena’yı arabaya doğru itti ve neşe dolu sesiyle konuştu.
“En kısa sürede geri dön. Ayrıca hediyemi de unutma.”
Elena arabaya bindikten sonra pencereden kız kardeşine hasret dolu gözlerle baktı.
“…en kısa sürede geri döneceğim.”
“Kendine dikkat et abla.”
Elena’nın büyükçe at arabası yola koyuldu. Mirabelle ablasına el sallarken Elena kafasını pencereden çıkarıp kız kardeşi gözden kaybolana dek onu izledi. Mirabelle’e geri döneceğine dair söz verirken Elena’nın gözleri dolmuştu. Elena, hâlâ geri dönebileceği bir evi olduğuna inanamıyordu.
Elena bir anda kucağındaki sepeti hatırladı. Elena sepeti yanına koyup içindeki yiyecekleri tek tek çıkarmaya başladı. Sepette bolca taze marul ve tavuk göğsü içeren salata, jambonlu sandviç, haşlanmış yumurta, şirin bir şekilde süslenmiş pirinç topları ve güzelce doğranmış meyveler vardı. Tüm yiyecekler çok lezzetli görünüyordu. Mirabelle’in sepeti Elena’nın en sevdiği yiyeceklerle dolu hiç bitmeyen bir ziyafet gibiydi.
“…”
Elena yemekleri düzgün bir şekilde sermişti ama yemeye kıyamıyordu. Arabanın ön kısmında arabacının yanında oturan kadın hizmetçi Sophie, endişeli bir şekilde Elena’ya camdan baktı.
“İyi misiniz Hanımefendi?
Elena yüzünü elleriyle kapadığından ağlıyormuş gibi görünüyordu.
“…sıkıntı yok. Ben sadece– ben düşündüğümden daha mutluymuşum…”
Elena geçmiş hayatında ailesinin hayatta olduğu bu gibi anları özlemişti. Babası, ağabeyi. Mirabelle. Elena yüzlerce hatta binlerce kez ailesiyle kavuşmayı temenni etmişti ve şimdi hayalinin ötesinde bir mutluluk içerisinde yaşamaktaydı.
“…Bütün bu yemekleri nasıl bitirebilirim ki?”
Sophie, Elena’nın yemeklere verdiği değeri anlamaksızın cevap verdi.
“İsterseniz sonradan tekrar paketleyebiliriz.”
Elena sulanmış gözlerini silerken başıyla onayladı.
“Evet… öyle yapalım.”
Elena ailesi hayatta kaldığı sürece her daim mutlu kalacaktı. Zaten Elena da bu mutluluğu korumak için yola koyulmuştu. Ne olursa olsun kendisine biçilmiş kaderi değiştirecekti.