Kadın Şövalyenin Dönüşü (Return of The Female Knight) - BÖLÜM 5
- Home
- Kadın Şövalyenin Dönüşü (Return of The Female Knight)
- BÖLÜM 5 - GEÇ KALMAM DİYE UMUT EDİYORUM (2)
Çeviri: Dakine
Redakte: MrVeraguth
Özet
Ailesinin intikamı için hayatı boyunca acımasız kadın kılıç ustası olarak yaşayan Elena, intikamını alamadan ölmüştü. Gözlerini tekrar açtığında ise geçmişe geri döndüğünü fark etti. Gündüzleri elbise içinde olan bir hanımken, geceleri ise geleceği değiştirmek ve ailesinin yıkımını önlemek adına bir kılıç taşımaktaydı. “Sizinle evlenmek istiyorum, Prens Hazretleri,” dedi Veliaht Prense. Bunu ailesini kurtarmak için yapacaktı.
5. BÖLÜM – GEÇ KALMAM DİYE UMUT EDİYORUM (2)
Sophie, kendisinin ne kadar yanıldığını yolculuğun üçüncü gününde idrak etmişti. At arabasıyla hiç durmadan yolculuk Sophie’ye o kadar zor gelmişti ki zar zor nefes alabiliyordu. Diğer yandan Elena’nın zerre kadar bitap düştüğü görünmüyordu. Sophie, Elena’nın at arabasında yanında oturmasına izin verecek kadar lütufkâr olmasına şükrandı. Fakat bunun, Sophie’nin yorgunluğuna faydası olamamıştı.
‘Bu meşakkatli yolculuğa nasıl oluyor da dayanabiliyor?’
Yorgunluk herkesin yüzünden okunabiliyordu ama Elena yine yakınmamıştı. Oysaki Sophie Elena’nın böyle bir yolculuğa katlanamayacağını düşünmüştü.
Klak, klak.
Sophie’nin dudakları bulantıdan beyazlamış bir parça kurutulmuş eti kemiriyordu. Yemek berbattı ve Sophie sürekli hareket hâlindeki arabanın sallanmasından uyuyamıyordu.
“Hanımefendim, yemek için kasabada durmamıza ne dersiniz? Bayat yiyecek yemeye devam ederseniz hastalanabilirsiniz…”
Elena Sophie’nin sözlerini duyunca duraksadı. Elena aklında bir plan kurdu. Ekip olabildiğince hızlı gitmeye çalışırken Elena yol boyunca ekipten nasıl ayrılabileceğini düşünüyordu. Aslında cevap Elena’nın gözünün önüne serilmişti. Elena hemen başını onaylarcasına salladı.
“Haklısın. Öyle yapalım.”
Elena bir sonraki kasabada durmayı kabul ettiğinde Sophie’nin gözü gönlü açıldı. Sophie arabacıyla konuşmak için hızlıca arabanın camını açtı.
“Elena Hanım bir süreliğine bir sonraki kasabada durmak istiyor.”
“Kasaba mı? Anlaşıldı.”
Diye hızlıca cevap verdi arabacı fakat o bile rahatlamış yüzünü gizlemeyi başaramadı. Ekip, Elena emri verir vermez en yakın kasabaya doğru yöneldi. Elena üç gündür öyle bir telaşla yolculuğa devam etmekte ısrarlıydı ki Sophie kısa bir süre içerisinde ekibin tekrar yola koyulacağını düşünmüştü. Ancak hiç beklenmeyen bir şey oldu.
Demin iyi görünen Elena’nın bir anda yüzü sarardı.
“Galiba yediğim yemekte bir şey vardı. Çok iyi hissetmiyorum, dinlenmem gerekiyor.”
“Size söyledim Hanımefendim! Kendinizi fazla zorladınız.”
Yolculuk Elena’yı hasta etmişti ve sağlığı da gittikçe kötüleşiyordu. Ekip hızlıca kasabada bir konağa yerleşti. Daha sonra Elena’yı muayene etmek için bölgenin en iyi doktoru çağırıldı. Tekrar yola koyulmanın acelesi olmadığını gören ekip, Elena tamamen iyileşene kadar kasabada kalmaya karar verdi. Ayrıca hiç durmadan yolculuk etmek herkesi bitap düşürdüğünden herkes istirahat için can atıyordu.
Herhangi bir erkeğin Elena’nın odasına girmesi yasak olduğundan şövalyeler, onun odasının kapısında nöbet tuttular. Elena dışında grubun tek kadını olan Sophie, Elena’ya bakmaktan sorumluydu. Sophie, şövalyelere Elena’nın durumu kötüleşirse haber vereceğine dair söz verdikten sonra Elena’nın alnına ıslak bir havlu koydu. Yatakta uyuyormuş taklidi yapan Elena, içinde kendinden memnun bir gülümsemeyi bastırıverdi.
‘Evet, kaçmanın bir yolu var.’
Elena ilk başta kendisinin ekibe bağlı kalacağını düşünmüştü ama aslında ekip Elena’ya bağlıydı. Onun sağlığı ekibin en büyük önceliğiydi. Elena’nın hasta olduğu haberiyle şövalyeler ne kasabadan ayrılabilirdi ne de onun odasına girebilirdi. Ekip Elena iyileşene kadar kasabada birkaç gün kalabilirdi.
Ancak Elena kaçarsa kaybolduğunu tek bir kişi fark edebilirdi: Hizmetçisi Sophie. Elena, hizmetçisini kandırabilirse başka hiç kimse onun gıyabını fark edemeyecekti. Elena gözlerini açarak yatağın yanında oturan Sophie’ye baktı.
“Sophie.”
“Efendim, buradayım! Hanımefendim, iyi misiniz?”
“Senden bir ricada bulunmak istiyorum…”
“Buyurun, Hanımefendim.”
“Aslında buralarda çok âşık olduğum birisi var. Doktoru gördükten sonra biraz daha iyileşmiş olsam da bulantı hissetmeden edemiyorum.”
Elena kolayca bir yalan uydurmuştu. Bir hizmetçinin yüreğine dokunan bir hikâye en etkin yol olabilirdi.
“Aa! Bu ne anlama geliyor?”
Sophie beklenmeyen habere karşı bakakaldı.
“Hanımefendim…”
“Onunla sadece kısa süreliğine görüşeceğim o yüzden bunu diğer şövalyelerden gizlersen olur mu?”
“Ama size bir şey olursa…!”
“Aa, ama ben artık onsuz yaşamak istemiyorum.”
Elena yüzünü elleriyle kapladı. Sophie ne yapacağını bilmeden ona çaresizce baktı. Elena, Sophie’yi ikna etmek için kafasında kurduğu vurucu cümleyi vicdan azabıyla kıvranarak söyledi.
“Onu görmezsem ölürüm.”
“Ağzınızdan yel alsın Hanımefendim!”
Elena’nın bu sözleri uzun zaman önce seyrettiği bir tiyatrodan alıntılamıştı. Elena, Sophie’nin tereddüt ettiğini görünce onu ağına düşürmesi için kendi cebinden bir altın sikkeyi çıkarıp hizmetçisine uzattı.
“Bunu yardımların için mükâfat olarak kabul et.”
Sophie’nin mahcubiyetini yansıtan gözleri bir anda açgözlülükle parladı. İlk başta Sophie, eğer Elena’nın gittiğine dair hiç kimseye haber vermediği açığa çıkarsa başı belada olacağını düşündüğünden tereddütlüydü. Ancak kendisine sunulan altın sikke teklifini geri çeviremezdi. Ayrıyeten Elena, Sophie hakkında iyi temennilerde bulunursa Sophie’nin hayatı, bir hizmetçi olarak, başarıya ulaşmış sayılırdı. Sophie’nin iç çatışması çok uzun sürmemişti ki Elena’ya cevap verdi.
“Ben size karşı çıkamam Hanımefendim fakat lütfen kısa sürede geri dönün.”
Sophie’nin ifadesinde hiç tereddüt yoktu. Zira kendisi küçük bir riskten oldukça iyi bir kazanç elde etmişti.
“Endişelenme, süreyi elimden geldiğince kısa tutmaya çalışacağım. Şövalyelerin hepsi hasta olduğumu zannettiğinden iyi bir bahane uydurursan hiçbir sıkıntı çıkmaz.”
“Anlaşıldı Hanımefendim.”
Sophie başıyla onayladığında Elena bunun en iyi çözüm yolu olduğuna inanmıştı. Elena hiçbir tanığın olmasını istememişti ama gerçek çok da yardımsever değildi. Aslında herkesi susturmanın en kolay ve en garanti yolu öldürmekten geçiyordu fakat Elena evin halkından birilerini katledecek kadar ileri gitmek istemiyordu. Genel olarak Elena’nın elde ettiği sonuç fena değildi. Elena hizmetçisine altın sikkeyi verdi.
“O zaman seninle çalışmak için sabırsızlanıyorum, Sophie.”
Elena, herhangi birisi öğrense bile gizli bir aşka kaçış olarak kamuflaj edebilirdi.
Elena’nın Sophie’yle iş birliğinden sonra Elena odada yalnız bırakıldı. Sonunda vakit gelmişti. Elena sakladığı siyah zırhı çıkartarak aşina hareketlerle giymeye başladı. Miğferi de kafasına taktıktan sonra artık odada kontun bir kızı durmuyordu. Orada keskin kılıcıyla duran bir şövalye vardı. Belki de bu Elena’nın gerçek formuydu.
Elena odasından geceyi aydınlatan dolunaya bakarak mırıldandı.
“…Geç kalmam diye umut ediyorum.”
*
*
*
Elena atını olabildiğince hızlı sürmeye çalıştı. Elena, Prensin geçmişte öldüğü konuma yaklaştıkça ağır bir kan kokusu gelmeye başladı. Bir süre sonra da artık kokunun nereden geldiğini tahmin etmesine gerek kalmamıştı. Zira Elena’nın içinde bulunduğu sık ormandaki ağaç sayısı kadar yerde ceset vardı. Harp meydanlarına aşina olan Elena bile görüntüye karşı yüzünü buruşturdu. Beş, on, on beş… Cesetler sayılamayacak kadar çoktu.
‘Tıpkı bir savaş alanı gibi…’
Elena yerdeki cesetlerden muharebenin ne kadar acımasız geçtiğini kabataslak bir şekilde hayal edebiliyordu. Elena’nın en kötü kâbusu gerçek olmuştu fakat şans eseri cesetlerden akan kan hâlâ sıcaktı. Ayrıca savaşın izlerine göre Veliaht Prens savaş esnasında birçok kişi tarafından iyi korunmuş gibi görünüyordu. Ancak Elena’nın kendi yüreğine su serpmesi için erkendi. Veliaht Prensin çoktan ölmüş olabileceğine dair korkusuyla Elena atını daha dört nala sürdü.
Tadak, tadadak.
Şükür ki Elena çok geçmeden kılıçların çarpışma sesini duydu.
‘Lütfen, yeter ki hayatta ol’
Elena çaresizce dua ediyordu. Elena sonunda çatışmanın yer aldığı konuma vardığında olay hiç tahmin ettiği gibi değildi. Elena, Prensin muhafızları ile Prensi öldürmeye çalışan suikastçılar arasında şiddetli bir çatışma olmasını beklemişti fakat konumda çok sayıda şövalye tarafından etrafı çevrili olan tek bir adam vardı.
‘Tüm bu katliam tek bir adamın işi miydi?’
İnanılması zordu ama Elena’nın iki gözü önünde olağan dışı bir şey yaşanıyordu.
“Ah…”
Elena’nın manzara karşısında nefesi kesilmişti.
Adam birçok düşman tarafından çevrili olması bir yana, görünüşü tam olarak insani dahi değildi. Adamın hiddetli çekik gözleri, düz burnu ve keskin çene hattıyla çok da yakışıklı bir görünüşü vardı. Fakat adam, sağ elinden omzuna uzanan sert, kertenkele puluna benzer bir deriye sahipti. Ayrıca adamın elinden uzayan keskin pençeleri vardı.
Elena’nın başına kan çıkmaya başladı.
Elena bir saniyeliğine adamın çakır çakır mavi gözlerine baktığında zihninde kraliyet ailesinin efsanesine dair unutulmuş sözler canlandı.
“Ejderha ile insanoğlu arasında doğan varlık, Ruford İmparatorluğun İmparatorudur ve o İmparator kuşaklar boyu sürecek mutlak bir güce sahip olacaktır.”
Elena bunların sadece İmparatoru ayrıcalıklı göstermek için uydurulmuş birer hikâye olduğunu zannediyordu.
‘…Efsane gerçek miymiş?’