Kadın Şövalyenin Dönüşü (Return of The Female Knight) - BÖLÜM 6
- Home
- Kadın Şövalyenin Dönüşü (Return of The Female Knight)
- BÖLÜM 6 - CANAVAR OLSA DAHİ UMRUMDA DEĞİL (1)
Çeviri: Dakine
Redakte: MrVeraguth
Özet
Ailesinin intikamı için hayatı boyunca acımasız kadın kılıç ustası olarak yaşayan Elena, intikamını alamadan ölmüştü. Gözlerini tekrar açtığında ise geçmişe geri döndüğünü fark etti. Gündüzleri elbise içinde olan bir hanımken, geceleri ise geleceği değiştirmek ve ailesinin yıkımını önlemek adına bir kılıç taşımaktaydı. “Sizinle evlenmek istiyorum, Prens Hazretleri,” dedi Veliaht Prense. Bunu ailesini kurtarmak için yapacaktı.
6. BÖLÜM – CANAVAR OLSA DAHİ UMRUMDA DEĞİL (1)
Kraliyet ailesinin efsanesi gerçek olsaydı Paveluc da geçmişteki savaşta ejderha görünüşüne sahip olmalıydı. Fakat Elena onun bir kolunu kestiğinde dahi Paveluc insan görünüşünü korumuştu. Kraliyet ailesinde gerçekten de ejderha kanı akıyorsa bunu gizlemenin hiçbir anlamı yoktu. Zira İmparatorun hafife alınması veya küçümsenmesi yerine ondan tanrı kadar korkulacağı kesindi. Diğer ülkeler bile Ruford İmparatorluğun bu gücüne karşı çıkamazdı.
‘…Neden?’
Neden Paveluc saklamıştı? Neden onun Prens Carlisle gibi ejderhaya benzer bir görünüşü yoktu? Yoksa…
Yoksa Prens Carlisle kısmi ejderha değil de bir canavar mıydı? Veliaht Prensi halk arasında daha önce hiç görünmediği için onun hakkında birçok garip rivayet çıkmıştı. Elena önündeki hadiseyi izlerken duraklamıştı.
Slaş!
Bir düşmanın kılıcı Veliaht Prensin yan tarafını kesti. Elena yaradan kanın fışkırdığını görünce çabucak kendine geldi.
‘Veliaht prensin ne olduğu umurumda değil. Canavar olsa dahi o, tahtın ilk vârisidir.’
Bu rivayetlerin hiçbiri Elena’nın planını değiştiremezdi. Açıkçası Elena, Prens hakkında şaşmaktan çok merak içerisindeydi. Fakat şu an bunu düşünmenin sırası değildi. Elena Kraliyet ailesinin sırlarını sonra açığa çıkarırdı. Elena’nın şimdiki önceliği Prensi kurtarmaktı. Geçmişteki Elena kolayca suikastçılarla teke tek savaşırdı ama şimdiki Elena bu hâliyle bunu yapamazdı.
‘Ne yapmam gerek?’
Elena hızlıca etrafı inceledi ve yerdeki cesetlerin ellerinde küçük patlayıcılar gördü. Belli ki suikastçılar, prensi öldürmek için son çare olarak patlayıcıları intihar bombası olarak kullanmaya planlıyorlardı. Bir de yerdeki cesetler kadar ortalıkta dolaşan at vardı.
“…Pekâlâ.”
Elena kararlı bir şekilde hızlıca harekete geçti. Elena cesetlerden birtakım küçük patlayıcı ve yerde bulduğu bir arbalet aldı. Elena uzun bir yayı kullanmakta daha iyiydi ama tekrar tekrar yay çekmenin gayreti daha fazlaydı. Ayrıca Elena şimdiki gücüyle kaç tane ok atabilirdi emin değildi. O yüzden Elena için arbaletin tetik mekanizması daha uygundu. Kendisinin aşina olduğu bir silah olmamasına rağmen Elena’nın geçmiş hayatında bir hedefi ıskaladığı hiç görülmemişti.
“Haaa!”
Elena elinde bir arbaletle atını Carlisle’e doğru sürmeye başlarken topladığı küçük patlayıcıların bir kısmını attı.
Patpatpatpat!
Elena’nın attığı patlayıcılar diğer cesetlerde bulunan patlayıcılara çarpınca domino etkisi gibi patlayarak büyük bir infilaka sebep oldular. Patlayıcıların yüksek gürültüsü Carlisle’e saldıran suikastçıları sarsmıştı.
“Neler oluyor böyle?”
“Gidip kontrol edeceğim.”
Özenli bir intizamla duran suikastçılar hemen harekete geçti ancak her yönden dört nala giden atların seslerini duyunca şaşkın ifadelerini gizleyemediler. Atlar patlayıcıların neden olduğu gürültü ve yangından kaçıyordu. Kargaşadan dolayı oluşan keşmekeşte suikastçılar, kimin hangi yönden geldiğini ayırt etmekte zorlanmışlardı. Tam o esnada yüksek bir ses duyuldu.
“Veliaht Prensi kurtarın!”
Birden üç ok alevlerin dumanından geçerek suikastçıların kalplerini delip geçti.
“Düşman kuvvetleri!”
“Prensin destek kuvveti vardı!”
Atların gümbür gümbür koşarken ve ağır dumanın suikastçıların görüş alanlarını örterken Elena oluşan kargaşa içerisinde suikastçıların arasında nihayet bir açıklık buldu.
Tadadak, tadadak.
Bir anda dumandan siyah zırhlı bir şövalye belirdi. Herkes uyarılmış bir şekilde şövalyeye doğru yüzünü çevirdi. Tek bir kişiydi. Yalnızca bir kişi karanlıktan çıkmıştı. Yüksek eğitimli şövalyelerden oluşan suikast ekibi dehşetten şaşkına dönmüştü.
Şövalye baştan ayağa kapkara bir zırh kuşanmıştı ki yüzünü örten miğferinden yalnız kan kızılı iki göz alaz alaz parlıyordu. Suikastçılar siyah zırhlı şövalyenin önderliğinde gelecek olan taarruza karşı kendilerini iyice hazırlamışlardı. Ancak tuhaf bir şeyler dönüyordu. Zira düşmanla yüz yüze gelen Elena hiç vakit kaybetmeden tekrar harekete geçti. Bir anda Elena’nın yakut gözleri Carlisle’in mavi gözleriyle buluştu.
“Prens Hazretleri, hemen binin!”
Carlisle Elena’nın aceleci bir nida ile uzattığı eli hiç tereddüt etmeden aldı.
Taak!
Carlisle, elini çeken kuvvetten yararlanarak atlayıp Elena’nın arkasında ata bindi.
Bütün bunların saniyeler içinde gerçekleşmiş olması suikastçıları gafil avlamıştı. Ardından hemen bağrış sesi yükseldi.
“Onları durdurun!”
Elena kılıcını çekerek yoluna çıkan kim varsa kesti. Fakat muharip sayısı dezavantajından güvenli bir şekilde kaçmak zordu. Ayrıca durum Elena’nın oturup düşmanla müzakere edeceği bir durum değildi. Carlisle Elena’nın arkasında, kısık bir sesle konuştu.
“Dizginleri bana ver.”
Carlisle’in yan tarafındaki büyük yaraya nazaran hâlâ bilincinin yerinde olması bir mucizeydi. Üstü kanla öylesine sırılsıklamdı ki Elena yaranın tam yerini tespit edemiyordu. Yine de Carlisle’in bu duruma el atması oldukça yararlı olacaktı.
“Al,”
Elena hızlı bir şekilde cevap vererek atın dizginlerini Carlisle’e uzattı. Carlisle’e atın kontrolünü bıraktığına göre Elena, artık kurtulmak için suikastçılara odaklanabilirdi. Elena ile Prens firar etmeye çalışırken bir anda arkalarından yağmur misali iki ok yağdı. Elena kılıcıyla iki oku hızlıca kesip tekrar arbaletini kaldırdı. Elena onu peşleyenlerle yüzleşecek şekilde at üstünde dönüp kendi oklarıyla düşmanları tek tek vurmaya başladı.
Tang, tang!
Düşmanlar birer birer azalıyordu. Elena, onların kafalarına nişan almak istiyordu ancak hedefi ıskalamamak için göğüslerine doğru ateş etti.
Fivp!
Suikastçılar tarafından atılan oklardan biri doğrudan Carlisle’in sırtına isabet etti.
“Aııh!”
Carlisle gafil avlanmışçasına bir nida attı. Elena korkuyla ona bakınca Carlisle metanetli bir sesle konuştu.
“Dayanabilirim. Durmaya gerek yok.”
“Ama–”
“Bana öleyazıyormuşum gibi bakma.”
Elena dudağını ısırdı. “Bugün ölmen gerekiyordu!” diye bağırmak istiyordu lâkin onunla tartışmanın vakti değildi. Şu anda en önemlisi Veliaht Prensi Carlisle’i kurtarmaktı. Prens olay yerinde ölse de burada kan kaybından ölse de sonuç aynı olacaktı. Elena’nın kurduğu plan boşa gidecekti. Elena, sırtındaki oka rağmen dizgini sıkıca tutan Carlisle’e baktı.
“O zaman benimle hayatta kal ki endişelenmeyim.”
Carlisle Elena’ya sual eden bir edayla baktı ama şu an uzunca sohbet etmenin zamanı değildi. Elena tekrar arbaletini kaldırıp aman vermeyen suikastçıları nişan aldı.