Kadın Şövalyenin Dönüşü (Return of The Female Knight) - BÖLÜM 8
- Home
- Kadın Şövalyenin Dönüşü (Return of The Female Knight)
- BÖLÜM 8 - SEN ELENA BLAISE'SİN (1)
Çeviri: Dakine
Redakte: MrVeraguth
Özet
Ailesinin intikamı için hayatı boyunca acımasız kadın kılıç ustası olarak yaşayan Elena, intikamını alamadan ölmüştü. Gözlerini tekrar açtığında ise geçmişe geri döndüğünü fark etti. Gündüzleri elbise içinde olan bir hanımken, geceleri ise geleceği değiştirmek ve ailesinin yıkımını önlemek adına bir kılıç taşımaktaydı. “Sizinle evlenmek istiyorum, Prens Hazretleri,” dedi Veliaht Prense. Bunu ailesini kurtarmak için yapacaktı.
8. BÖLÜM – SEN ELENA BLAISE’SİN (1)
“Lütfen benimle evlenin, Prens Hazretleri.”
Bu beklenmeyen teklife karşı Carlisle’in şaşkınlığı yüzünde belirmişti fakat hızlıca kaybolmuştu. Elena’nın gözlerine ciddi bakan Prens’in kaşları çatıldı.
“Benim hakkımda ne tür rivayetler dolaşıyor bilmiyorum ama erkeklerden hoşlanmıyorum.”
“P-pardon?”
Bu sefer Elena’nın yüzü kızardı. Elena baştan Prens’in onun teklifini kabul etmeyeceğini tahmin etse de bu, tamamıyla beklenmedik bir cevaptı. Ayrıca Prens Carlisle’in erkeklerden hoşlandığına dair söylentiler mi vardı?
Bir dakika, şu anda Elena zaten bir erkek gibi görünmüyor muydu? Elena kendi görünüşünü tamamen unutmuştu. Zırhından sadece iki gözü görünüyordu o yüzden Prens’in onun bir erkek olduğunu zannetmesi doğaldı.
“Y-yanlış anladınız, Prens Hazretleri–”
“Erkeklerden hoşlanıyor olsam bile seninle evleneceğimi mi zannettin? Çok safça düşünmüşsün.”
“Demek istediğim–”
“Kehanete rağmen biriyle evleneceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun.”
Carlisle çok genç sayılmazdı ama Prens’in şimdiye kadar evlenmemesinin bir nedeni vardı:
Kehanetten dolayı.
“Veliaht Prensi’nin ilk eşi yalnızlık içinde hayatını sürdürecektir. Mutsuz bir hayat yaşadıktan sonra da sefil bir şekilde ölecektir.’
Bu kehanet, geçmiş hayatta Prens’in ölümünden evvel İmparatorluğu siyasi olarak kargaşaya sokan birçok nedenden biriydi. Böyle alametlerin ortaya çıkmasıyla hiçbir soylu, kendi kızının Veliaht Prensi ile evlenmesini istememişti. Herkes kehanete inanıyor değildi lakin yine de hiçbir aile evliliği göze almaya cüret etmemişti. Böyle bir durumun oluşması muhtemelen İmparator’un ağır bir hastalık geçirdiğini bilen birkaç soylunun nüfuzu yüzündendi.
İmparator vefat ederse Carlisle’in, annesi bilinmeyen bir hizmetçi olduğundan, hakkını savunacak hiçbir akrabası olmayacaktı. Tahtını koruyamayan bir veliaht prensin kaderi belliydi. O yüzden Carlisle’in kimsesiz kalacağını düşünen yüksek rütbeli soyluların Veliaht Prensi ile gözlerini evlilik hırsı bürümesine gerek yoktu.
İmparator, Carlisle’i iyi bir ailenin kızıyla evermeye çabalamıştı. Fakat İmparator sıradan bir markizden doğan bir kız isterken soyluların kendi çıkarlarına göre farklı düşünceleri vardı. Bu durumun detaylarını bilmeyen ve gelin olarak başka bir ülkeden getirilen bir prenses dahi bu uğursuz kehaneti muhakkak duyardı.
Tek bir çözüm yolu vardı. Prens Carlisle, herhangi bir kızla ilk evliliğini gerçekleştirdikten sonra hayırlı bir şekilde başka bir kadınla evlenebilirdi. Elena hiç kimsenin istemediği pozisyonu alacaktı.
‘Acaba Prens’le evlenirsem yalnız ve mutsuz bir hayat mı yaşayacağım?’
Elena kehanetlere inanmazdı. Ayrıca Elena ilk hayatını yeterince mutsuz ve yapayalnız bir biçimde sürdürmüştü. Şimdiyse ikinci bir şansı gelmişken Elena, sevgili ailesini koruduğu sürece nasıl acılara yahut ne kadar ıstıraba katlanacağının bir ehemmiyeti yoktu. Ailesini kaybetmekle kıyaslandığında bunlar hiçbir şeydi.
“Ne kadar da saçma bir fikir. Hayatımı kurtarmanın bedeli bu mu?”
Carlisle Elena’ya alayla gülerken tuhaf bir biçimde korkunç görünüyordu. Prens zayıf düşmüş olmasaydı Elena sırf kendi gönlü için kılıcını ona doğrulturdu.
“Prens Hazretleri, öyle gülmeye devam ederseniz yaranız açılır.”
“Çeneni kapa. Sesin tiksindirici.”
“Prens Hazretleri, beni dinleyin–”
“Sana söyledim, seninle evlenmeyeceğim.”
Prens Elena’nın sözünü kestiğinde Elena ona köpürmek istiyordu.
‘Ölmesi gereken bir adamı kurtardım…’
Elena, içindeki kaynayan öfkeye rağmen sakin bir sesle devam etti.
“Önce beni dinleyin.”
“Gevezeliğinden ölmek üzereyim. Ayrıca üstten bana dik dik bakmayı ne zaman keseceksin?”
Ayakta olan Elena ancak o vakit yerde oturan Prens’e üstten baktığını fark etti. Elena bunu idrak etmemişti çünkü Prens, etrafında oldukça yoğun bir güç aurası oluşturuyordu. Elena hemen çömeldi.
“…Haaa.”
Elena’nın miğferinden alçak bir iç çekiş sesi duyuldu. Elena baştan Carlisle’in kişiliğinin hoş olacağını düşünmemişti fakat Prens, Elena’nın tahmin ettiğinden daha kötüydü.
‘Hiç dinleme niyeti yok.’
Elena teklifini geri almak istemiyordu. Bu aşktan değil, politikadan doğan bir evlilikti. Elena’nın tek yapması gereken şey, Prens’in kendisine ne kadar menfaati olacağını hesaplamaktı. Blaise ailesinin geleceğini değiştirmek için Prens Carlisle, Elena’nın başarılı hamlesi olacaktı. Endişe veya tereddüt etmenin başka bir nedeni yoktu.
Elena, sakin gözlerle Carlisle’in gözlerinin içine bakarak tekrar konuşmak için ağzını açtı.
“Kendimi tanıtayım.”
“Yeter–”
Carlisle sesini yükseltecekti ama Elena daha hızlı davrandı. Elena tereddüt etmeden elini kaldırıp demir miğferi başından çıkardı.
Şşuff.
Elena miğferini çıkartırken Veliaht Prensi’nin soğukkanlı gözleri büyümeye başladı.
Uzun sırma saçlar, dolunayın altında ışıldayıp dans eden bir altın deryası gibi döküldü. Miğferin altından zambak kadar ince ve bembeyaz bir boyun göründü. Ardından da çiçekli dudaklar ve düz burun, son olarak da kalın kirpikler altında Elena’nın yakut gözleri belirdi. Carlisle görüntüye karşı donakaldı.
“…Sen!”
Güzel, oyuncak bebeğe benzer kadının görünüşü erkeksi olan sert, siyah zırh ile büyük bir tezatlık oluşturuyordu. Nefes kesici bir tesirdi.