Fall 2020

Uzun zaman önce, Japonya’da Kantou ve Kansai’yi karşı karşıya getiren bir savaş patlak verdi ve ülkeyi ikiye böldü. Kansai, Kantou’ya bağımlı hâle geldi ancak günden güne polis ve hükûmet, Akudama adıyla bilinen suçluların artmasıyla Kansai’nin kontrolünü kaybetmeye başladı.

Eski zamanlardan beri insanlar ve canavarlar, Orario’nun altındaki hain zindanın iç kısımlarında birbirlerine karşı şiddetli bir savaş yürüttüler. Bu ırklar arasındaki düşmanlık kabul edilmiş ve değişmez bir gerçektir – ya da en azından Bell Cranel zindanın karanlık derinliklerinde genç, mavi tenli bir kıza rastlayana kadar öyleydi. Bu insanlık dışı genç kadın onunla insan dilinde konuştuğunda ve ona tamamen insan gözüyle baktığında, Orario ülkesi hiç görmediği gibi bir kargaşaya sürüklenir.

Sesshoumaru ve Inuyasha’nın kızları zamanın ötesinde bir yolculuğa çıkar! Feodal Japonya’da Yarı Şeytan ikizler Towa ve Setsuna, bir orman yangını sırasında birbirlerinden ayrılır. Towa çaresizce kız kardeşini ararken, onu günümüz Japonya’yasına gönderen gizemli bir tünele girer. Günümüz dünyasında Kagome Higurashi’nin erkek kardeşi Souta ve ailesi tarafından bulunup büyütülür. On yıl sonra, iki dönemi birbirine bağlayan tünel yeniden açılır ve Towa’nın, şu anda Kohaku için çalışan ve bir Demon Slayer olan kız kardeşi Setsuna ile yeniden bir araya gelmesine izin verir. Ancak Setsuna, kardeşine dair tüm hatıralarını kaybetmiştir. Inuyasha ve Kagome’nin kızı Moroha’nın da içinde olduğu üç genç kadın, kayıp geçmişlerini yeniden kazanmak için iki dönem arasında bir maceraya atılır.

Azılı çeteler ve Yakuza için bir cennet olan suç yuvası Ikebukuro, Makoto Majima’nın da evidir. Karizmatik ve arabulucu Makoto, polisin bile çözemeyeceği çeteler arası çatışmaları çözer. Ancak suç oranlarındaki artış, Makoto’nun sevdiği birini kaybetmesine yol açar. Bu fırtınayı atlatabilecek mi, yoksa bu sokaklarda akan kanın içinde mi boğulacak?

Bir çocuk… “doğru ölüm” için savaşır.rnrnZorluklar, pişmanlık, utanç… İnsanların hissettiği olumsuz duygular günlük hayatımızda gizlenen lanetlere dönüşür. Lanetler tüm dünyaya yayılır; insanları korkunç bir talihsizliğe, hatta ölüme götürebilir. Dahası, lanetler yalnızca başka bir lanetle defedilebilir.rnrnItadori Yuji sıradan bir lise hayatı yaşamakla birlikte çok büyük bir fiziksel güce sahiptir. Bir gün, lanetlerce saldırıya uğrayan bir arkadaşını kurtarmak için İki Yüzlü Hayalet’in parmağını yer ve laneti kendi ruhuna alır. Artık İki Yüzlü Hayalet ile aynı bedeni paylaşmaktadır. Büyücülerin en güçlüsü olan Gojo Satoru’nun yönlendirmesiyle, lanetlerle savaşan bir organizasyon olan Tokyo Büyükşehir Teknik Büyücülük Lisesi’ne kabul edilir. Böylece, bir laneti def etmek için lanete dönüşen çocuğun kahramanlık masalı; asla geri dönemeyeceği hayatı başlar.

Bilim alanında ilerlemiş İmparatorluk ile cadıların diyarı Nebulis arasında büyük bir savaş yıllardır süregelmekteydi, ta ki İmparatorluk’un en güçlüsü ünvanını en genç yaşta alan şövalye hasım ülkenin prensesi ile tanışana kadar. Can düşmanları olmalarına rağmen şövalye, prensesin güzelliğine ve ağırbaşlılığına, prenses de şövalyenin gücüne ve yaşayış biçimine vuruldu. Bir gün aralarındaki savaşın bitmesine izin verilecek mi?

21.yüzyılın şafağında, efsanelerde ve peri masallarında olduğu düşünülen büyü, sistematik bir teknolojiye dönüştü ve teknik bilgi olarak öğretilmeye başlandı. İlk Büyü Akademisi’nde, sadece büyücü öğrencilerin girebildiği bir okulda, öğrenciler giriş sınavı sonuçlarına göre 2 gruba ayrıldı: Yüksek not alanlara “Tomurcuk” denildi ve Birinci Sınıf’a yerleştirildi, diğerleri olan “Tohum”‘larsa İkinci Sınıf’a yerleştirildi. Hikaye, bu okula kaydolan Tatsuya ve Miyuki Shiba etrafında dönmektedir. Sınav sonucuna göre, bir dahi olan Miyuki Birinci Sınıf’a yerleşirken, Tatsuya İkinci Sınıf’a sürülür. Her ne kadar pratik sınavının sonuçları ve “Tohum” oluşu büyüden yoksun olduğunu gösteriyor olsa da, inanılmaz düzeyde teknik bilgiye, dövüş sanatları kabiliyetine ve olağandışı büyü tekniklerine sahiptir. Bu da Tatsuya’yı bir büyü akademisinde anormal yapar.

Bu hikaye varış noktası ile ilgili değil.. Peki senin en sevdiğin hikaye ne? Bu hikayenin ejderhayı öldürerek prensesi kurtaran bir kahramanı var mı? Yoksa kehanete konu olmuş bir çocuğun kaderinde onu bekleyen büyüklük mü? Sanırım benim en sevdiğim hikaye biraz farklı. Bu belirli hiçbir arayışı olmadan dünyayı dolaşan cadı Elaina’nın hikayesi. Belirli bir görevi olmadan, rüzgar onu nereye sürüklerse gitmekte özgür ve bir sonraki macerasına geçmeden önce, her kiminle tanışıyorsa hikayesine yeni bir sayfa daha ekleyerek yoluna devam ediyor. Seyahatlerinin sonunda, bir gün kendi macerasına atılacak bir çırak almalıdır ki böylece bu döngü ve hikaye devam etsin. Peki bu macerayı yeniden başlatacak olan yeni cadı kim olabilir?

19. yüzyılın sonlarına doğru, Britanya İmparatorluğu küresel bir güç hâline gelmişti. Katı bir şekilde uygulanan sınıfsal ayrımdan dolayı asiller yönetimi devralmışken, alt tabakanın başarılı olup yükselme ihtimali ise çok düşüktü. Moriarty ailesinin ikinci oğlu William James Moriarty, küçüklüğünden beri zekâsıyla öne çıkan genç bir matematik profesörüdür. Kardeşleri Albert ve Louis ile beraber basit bir asil hayatı sürmekteydi. Okulun dışında ise William, ihtiyacı olanların problemlerini çözen tanınmış bir özel danışmandı. Fakat nazik tavırları insanı yanıltıyor, başında olduğu grubun asıl amacını -eskisinin küllerinden inşa edilmiş yeni bir dünya kurma- saklıyordu. Yuukoku no Moriarty, Sör Arthur Conan Doyle’ın orijinal eserine yeni bir bakış açısı sağlayıp, sahne ışıklarını kötü adamın üzerinde tutarak nasıl ilk ve tek “suçlu danışmanı” olduğunu anlatıyor.