Ben Bir Palyaçoyum
Atatürk'ün de dediği gibi: "Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder."
Merhabalar. Aşırı yoğunluktan dolayı depresyona girmeyi unutup en ufak boş vaktimde depresyona girecek yer arayıp duruyorum şu günlerde. Çokça gezip çokça çalışıyorum. Yetmiyor, sınava hazırlanıyorum. Azıcık nefes alayım derken hop depresyonum hoş bulduk diyor. Oysa davet ettiğimi bile hatırlamıyorum kendisini. Yüzsüz herif.
Sizde durumlar nasıl? Pek durgun görüyorum sizi. Neler oluyor hayatınızda? Bugünkü yazım biraz iç döküş biraz serzeniş gibi olsun istedim. Gerçi şimdi, bize ne senin içinden, diyebilirsiniz ama ne biliyim okuyun işte belki bir yerlerde kendinizi veya bir yakınınızı bulursunuz.
Çocukluktan beri tabiri caizse ota b.ka gülen biri olduğum için sürekli ciddi ol tarzı yorumlara maruz kalmıştım. Ancak sonunda güler yüzüm için para ödenen bir işe girdim. Yazarken bile bana komik geliyor bu durum. Rehber yardımcılığı yani aprantilik yapıyorum. Ufak bir araştırma yapmanıza sebep olmamak için hemen açıklayayım nedir bu aprantilik? Acenteler tur düzenliyor belli şehirlere, rotalara. Rehberi de seçiyorlar. Sıra geliyor aprantiye. Apranti de seçildi diyelim. İşte orada aprantinin işi başlıyor. Tüm misafirlerle tek tek ilgilenmek zorunda, bütün sorumluluk da ona ait. Araç içi düzenlemeler, ikramlar, problemler, misafirleri zamanında araçta toplamak, misafirlerin mennuniyeti ve daha nice detay iş... Bazen on üç kişi olan bu misafirler bazen iki yüz kişiyi bulabiliyor. Tabi gözünüz korkmasın, öyle genelde her aracın aprantisi farklı oluyor. Bugüne kadar en yüksek sayım altmış beşti. Birine anlattığım zaman "Oh! Daha ne hem geziyorsun, hem paranı alıyorsun." diyorlar. Şiddete karşı bir insanım ama kafalarını duvara sürtüp alev çıkartmak istiyorum böyle küçümseyici yorumlarla karşılaştığımda. İnsanları, işleri, hayvanları, dertleri, davranışları küçük gören insanlardan aşırı derecede nefret ediyorum. Hepimiz hayatımızda en az bir defa böyle insanlara denk gelmişizdir diye düşünüyorum. Bazen ebeveynlerimiz bile içinde olduğumuz durumları küçümseme hatasına düşebiliyorlar. Neyse konuyu çok dağıtmadan aprantiliğe dönüyorum. Gerçekten çok güzel bir iş, ben de severek yapıyorum. Ancak ben çiçeği burnunda bir aprantiyim ve benimle beraber neredeyse iki üç yıldır bu işi yapanlara baktığım zaman gözlerinden bıkmışlık akıyor. Oysa ben insanlara bir şeyler katmayı ve yeni insanlar tanımayı çok seviyorum ki hele de bunu gezerek yapınca gözlerimden kalpler, ağzımdan salyam akıyor, o kadar seviyorum. Onların neden bu hale geldiğini sorduğumda insanlarla ilgilenmenin gerçekten zor olduğunu ve genelde turlara katılanların ya belli bir yaşı almış ya da fikirlerinin gelişme çağında olan insanlar olduğundan dolayı sıkıntılar yaşadıklarını ifade etmişlerdi. Ben insanlarla ilgilenmeyi seviyorum onlar gibi olmam herhalde diye düşünüp duruyordum.
Fakat aniden ruhen yorgun hissetmeye başladım. Hiç bitmeyen enerjime bir şeyler olmuş gibi. Çok fazla gülmenin, iyi hissettirmeye çalışmanın yan etkisi mi bu acaba? Manga'nın da "Ben bir palyaçoyum, yüzüm gülerken içim ağlar aslında. Ben bir palyaçoyum, güldürürken ben ağlarım aslında." dediği moda büründüm resmen. Hatta tam şu anda kayak turu için yine apranti seçilmişim onun haberi geldi. İlk kayak turum olacak he. Baya heyecanlandım şu an. Hem de büyük araçmış, en az kırk kişiyiz demek oluyor bu. Off bir de sabah beşte uyanması var. Yeme de yanında yat gibisinden. Ama işte şimdi böyle heyecanlı da dönüşte yine yaşam enerjimi kaybetmekten korkmaya başladım.
Oluyor mu size de böyle? Palyaço musunuz siz de?
Ben sanırım çocukluktan beri palyaçoluk yapıyormuşum. Başka insanlara kendilerini iyi hissettirince ben de iyi hissediyorum. Buna bu kadar yoğun maruz kalınca enerjime de bir şeyler olmuş olması kaçınılmaz diye düşünüyordum. Fakat asıl sorun bu değilmiş. Bugüne kadar en keyif aldığım turun, hem rehberimle hem de misafirlerimle enerjimin neredeyse yüzde yüz uyumlu olduğu ikinci turumdu diyebilirim. O gün hiç böyle ruhsuz, yorgun hissetmemiştim. Son turumda ise rehberimle enerjim sıfır uyumluydu, misafirlerle bu açığı kapatmaya çalışsam da rehberim gerçekten bana o kadar baskı uygulayıp strese soktu ki misafirin istek parçasını bile ben açmışım gibi davranıp bana kızmıştı. Şu an kalbim çıt, gözyaşım pıt. Hayat enerjimi kaybettiğim ve travma olarak kalan bir gündü. Çünkü ben ailemden saygının, insan haklarının, sevginin, karakterin en önemli şeyler olduğunu öğrenerek büyüdüm. O gün ise hiç sesimi bile çıkaramadım çünkü hem işimi kaybetmekten korktum hem de ilk defa yaşadığım bir durumdu ne yapacağımı bilemedim.
Şu an bunu okuyan okuyucularımın yaş ortalamasını bilemesem de insanlara bu şekilde davranmamalıyız demek istiyorum. Bu tabii ki benim haddime değil, neyin doğru neyin yanlış olduğunu söylemek ama iş yerinde mobbinge uğrayan çok fazla insan var ve bunları bazen medyada görsek de çoğu korktuğu için benim gibi susmayı tercih ediyor. Bu durumda yapabileceğim bir şey yok elbette. Sonuçta otuzunu geçmiş, sığ görüşlü bir insanı ben eğitemem ama en azından bir şeyler öğrenmeye açık birilerine bunun yanlış olduğunu, aşırı derecede kötü hissettiren bir durum olduğunu ifade edip küçük de olsa bir şeylere dokunabilirim diye düşünüp bu yazıyı kaleme aldım diyeceğim ama artık o da bi' garip oluyor. Klavyeme aldım mı desem bilemedim. Yine de tüm bu olanlara rağmen iyi yanı da var turların. Her turda farklı insanlar, farklı karakterler oluyor. Bazen "Ay küçük dağları ben yarattım.", bazen "Kızım sen de çok yoruluyorsundur şimdi. İnşallah maaşın iyidir.", bazen "Abla bana da şu veyiy mişin?", bazen "Sylvia Hanım bir sonraki durağımız neresi olacak? Bize biraz bilgi verir misiniz?"... Sayabileceğim nice cümle, nice tepki, nice mod var tabii ki. İnsan sarrafı olma yolunda bana yardımcı oldukları için tüm misafirlerime teşekkür ediyorum. Onlar da her tur sonunda bana güzel güzel yorum yapıp teşekkür ediyorlar. Fazla söze ne hacet diyip ufaktan yazımı bitirmeye başlayayım.
Nesil olarak gerçekten yetiştirilme tarzımız beni hiç mutlu etmiyor. Atatürk'ün de dediği gibi "Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.". Ben bilinçli bireyler olarak yetişmemizi ve yanlışa yanlış diyebilen insanlar olmamızı diliyorum. Öğrendiklerimizi yalnızca kendimize saklamaktan ziyade etrafımıza da ışık olmalıyız diye düşünüyorum.
Sürçülisan ettiysem affola. Daha aydınlık günlerde görüşmek dileğimle.