Mahvolmuş Kedi Kral #5
Hikaye
Gerisi yok. Kitabın bundan sonraki kısımları yırtılmış ve dünyadaki tek kitap da bu. Ben nereden bulacağım ki bu hikâyenin geri kalanını.
Bu düşüncelerle dünyanın en büyük kütüphanesinden kitabı da yanıma alarak ayrıldım. Yıl 10009. Çoktan uzay çağına geçiş yaptık. Şu an Andromeda Galaksisindeki Seper adlı gezegendeyiz. Dünya mı? Orası çoktan buharlaştı. Irkımız birçok galaksiye ve oradaki gezegenlere dağıldı. Şu an için 200 milyardan daha fazla nüfusa sahibiz.
Neyse asıl konumuza dönecek olursak, ben bir araştırma ödevi için çok eski bir mit efsanesi olan Mahvolmuş Kedi Kral’ın hikayesini araştırıyorum. Gezegenimizdeki ve elbette tüm evrendeki en büyük kütüphaneden bile elim neredeyse boş olarak dönüyorum şu an. Ne yapacağım bilmiyorum. Eski hikayeleri ve kulaktan dolma masallara baktığımda elle tutulur bir şey bulamamıştım. İnternette bir sürü teori olsa da onlar da tamamen boştu.
Kafamı dağıtmak için bir şeyler içmem gerekiyordu. Bu gezegen merkez gezegen sayılırdı ve bu yüzden evrenin en büyük dinlenme yeri de buradaydı. İsmi de elbette en ünlü mit olan ve benim de araştırmam olan Mahvolmuşların Yeri. Kulağa ironik gelse de maalesef öyle. Sadece ismini kullanan bir sahtekarın yeri ve sahibi de 50 bin yıldır yaşadığını iddia ediyor. Ne denebilir ki. Yine de hep burada olmak ve içeriyi görmek istemişimdir. Bu yüzden daha fazla düşünmeden içeriye girdim.
İçeride klasik bir içki mekânından ziyade eski resimlerde gördüğüm, 1500’lerdeki tavernaları andırıyordu. Garip bir sıcaklığı vardı içerisinin. Gözüme ilk çarpan trafik işaretleri, kamyon arkası sözleri, şu çok eskilerden eğlence merkezlerinde olan… evet hatırladım, lunaparklarda olan yazı tabelaları ve biiir çok şey. Buram buram tarih kokuyordu anlayacağınız. Masalar ise ayrı bir olay. Buranın sahibi o kadar zengin ki ağaçtan masalar ve tabureler yaptırmış. Bu aşırı bir lüks. Acaba burada içtiğim şeyin parasını ödeyebilecek miyim?
Köşede gözüme kestirdiğim bir yere kuruldum. Olduğum yer gayet rahattı ve hiç alışık olmadığım duygular yaratıyordu. İlk kez odun bir taburenin üzerine oturuyordum ve söylemem gerekir ki muazzam bir his. Eğer buraya gelirseniz bir şey içmeseniz bile sırf bunu denemek için bile buraya uğrayabilirsiniz.
Burada başka bir gariplik daha var. Müşterilerilerle robotlar değil de buranın sahibi bizzat ilgileniyor. Bu biraz garip ama baya güzel bir şey. Bu da ilgimi çeken başka şeylerden biriydi. Ayrıca içkileri, kokteylleri ve diğer tüm içecekleri kendisi hazırlıyordu.
Beklemeye koyuldum. Elbette tek tek ilgilenince müşterilerle, biraz uzun sürebiliyor ama görseniz sanki üç dört tane robot çalışıyor gibi, oldukça hızlı ve çevik yaşına göre. Ellilerindeymiş gibi gösteriyor. Uzun bir saçı ve robottan bir kolu vardı. Eninde sonunda bir şekilde çağa ayak uyduruyoruz ha…
O gelesiye kadar kütüphaneden aldığım kitabı çıkardım. Her şeyi en baştan okumaya karar verdim, belki kaçırdığım bir şeyler vardır diye. Bu sırada da sıra bana geldiğinden masama gelmiş beni bekliyordu.
—Ahh, hoş geldin.
—Hoş buldum.
—Ne arzu edersiniz acaba?
Oldukça kibar dilli biriydi şu ana kadar karşılaştıklarım içinde. Bu yine beni baya etkilemişti.
—Sıcak bir şeyler olsun lütfen.
—Çaya ne dersiniz?
—Elbette, teşekkürler.
—Affedersiniz. Mahvolmuş Kedi Kralın tarihini mi araştırıyorsunuz?
—Evet, tarih projem için görevim bu fakat elle tutulur hiçbir şey bulamadım. Hepsi ya kulaktan dolma bilgiler ya da uydurma teoriler.
—İstersen sana bu konuda yardımcı olabilirim. Büyükbabamın büyükbabası onun zamanında yaşamış ve onun hikayelerini bize kadar güzelce aktarmış. En azından annemin dedikleri bunlar. İstersen sana anlatabilirim evlat. Ayrıca elindeki kitabın tam halini de okumuştum, bu yüzden epey şey biliyorum.
Bu bana inanılmaz bir heyecan verdi fakat beni kafalamaya da çalışıyor olabilirdi. Bu yüzden emin olamasam da şu an bunu reddedecek durumda değilim. Elimdeki tüm seçenekler tükenmişti neredeyse ve dinlemekten ne çıkardı ki.
—Lütfen, sizi meşgul etmeyecekse isterim tabii.
—Hiç olur mu canım, elbette isterim. Uzun zamandır kimseye anlatmıyordum, benim için de güzel bir tekrar olur. İşlerimi halledeyim sonra geleceğim yanına.
Kafamı tamam şeklinde eğip gitmesini izledim. Tüm önyargılarımı boşa çıkartmıştı. Daha aksi, daha kötümser birini beklerken, sevecen bir dede gibi biri çıkmıştı karşıma.
Bir yarım saat sonra çıkageldi. Müşterileri ise diğer elemana bırakmıştı. Anlatmayı gerçekten istiyor olmalı yoksa böyle bir şey yapmazdı. Elinde de iki tane bardak. Bana yine çay getirmiş. “Benden” dedi. Kendine de kahve koymuş.
—Dinliyorum sizi.
“Özlem nedir bilir misin? Sana biraz anlatayım. Böyle nasıl desem, hayatta en çok sevdiğin şeyin orada olduğunu biliyorsun, görmek istiyorsun, dokunmak istiyorsun ama yapamıyorsun, bence özlem bu. Elbette bunu şöyle de detaylandırabiliriz. Bir şeyi özlemek de olabilir bu. Çünkü bir insanı uzaktayken özleyebiliriz, peki dibimizdeyken de özleyemez miyiz? Onun eski halini, tavırlarını, alışkanlıklarını. Kısacası eski benliğini, tanıdığın onu. Aslında tam olarak anlatamadım ama anladığını varsayıyorum. Neyse, en son nerede kalmıştın görebilir miyim? Evet görev olayı. Çayın da hazır, o halde başlayabiliriz.
İlk kez gerçek bir göreve çıkacaktım. Heyecanlıydım. Aradan geçen bir yılın ardından birçok eğitim almış, birçok silahın nasıl kullanıldığını öğrenmiştim. Elbette bu bir yıl sürmemişti. Ülkemde de buna benzer görevlere çıktığımdan dolayı silahlara ve dövüş sanatlarına aşinaydım ama elbette belirgin farklar da vardı. Bu yüzden iki üç ay içerisinde eğitimimi tamamlamıştım fakat kedi güçlerimi kontrol etmem… İşte o bir yıl kadar sürdü maalesef.
Görev bir silah kaçakçısını yakalamaktı. Yine klasik olarak farklı boyutlardan bu dünyaya gelmiş yasadışı ve bu gezegen için çok ileri teknoloji olan silahlar getirilmişti. Bu silahlar bilinçsiz insanların elinde binlerce insanın hayatını tehlikeye atabilirdi.
Bize verilen adrese gittiğimizde çoktan orada bir şeylerin dönmüş olduğunu gördük. Bir patlama olmuştu ve etrafta patlamanın etkisiyle oluşan parçalar vardı. Yerde iki tane insanın yaralı halde olduğunu gördük. Hemen el yordamı ile yaralarını sardık. İhanete uğradıklarından anlaşmamız kolay oldu. Neler döndüğünü sorduğumuzda ise alıcıların yaptıkları anlaşmaya uymadıklarını ve silahları aldıktan sonra onlara karşı kullandıklarını öğrendik. Uç ucuna kurtulmuş olan bu insanları soruşturma için merkeze götürdük. Detaylı bir sorgunun ardından alıcıların neye benzediğini kaba taslak bir çizim yardımı ile öğrendik. Şimdiki amacımız bunları bulmaktı. İyi yanı bu adamlar bu bölgedendi ve mafya diyebileceğimiz bir tarzda yapılanmaya sahipti. Bu yüzden yerlerini bulmak kolaydı.
Bir sonraki gün etrafı soruşturarak ve biraz da kaba kuvvet uygulayarak nerede olduklarını bulduk. Bulundukları yer genişçe bir çiftlik eviydi. Dışarıda iki tane koruma vardı. Elanora’ya dışarıda beklemesini söyleyerek kediye dönüşüp içeri girdim. Korumalar benim sıradan bir kedi olduğumu sandı. İçeriye girmiştim, girmiştim ama ne yapacaktım tam olarak ondan emin değildim. Etrafta gezinmeye başladım. İçerisi klasik bir ev odasını andırıyordu. Tepede büyükçe bir avize olduğunu tahmin ettiğim bir şey, iyi konumlandırılmış dört sofa ve tam karşısında bir şömine. Girişin köşesinde küçük bir masa ve üzerinde de meyveler vardı. Yukarıya çıkan merdivenler çok dik değildi, büyük ihtimalle ikinci kat da buna binaen fazlaca büyüktü. İçeride beş kişi vardı. Dışarıdaki iki kişiyi de sayarsak toplamda yedi kişi eder. Ellerinde satıcıdan aldıkları silahlar vardı, en azından tahminim bu yönde. Tarif bile edemeyeceğim kadar değişikti silahlar. Bu bizim için biraz fazlaydı. Durumu bildirmek için dışarıya Elanora’nın yanına gittim. Durumu anlattığımda:
—Sorun yok üstesinden gelebiliriz. Hem babam on kişiyi tek başına haklamıştı. Biz ise iki kişiyiz. Yani çok kolay olacak
—Ama ellerindeki silahların gücünü bilmiyoruz. Bu şekilde davranmak sorun çıkarmaz mı?
—Dert etmeee! Vampir olduğumu unuttun galiba.
Bunu der demez zaten harekete geçti. Doğal olarak ben de arkasından takip ettim. Öndeki korumaların arkasından yaklaşarak hızlıca alaşağı ettik fakat içeride hala 5 adam vardı. Dümdüz üstlerine yürümek sadece intihar olurdu. Elanora’yı durdurup:
—Önden ben gideyim. Zaten kedi formunda gideceğim, anlamazlar. Bir ya da ikisini indirdikten sonra önden kapatır aynı anda saldırabiliriz. En azından bu şekilde kazanma şansımız artar yaralanma riskimiz azalır.
—Pekâlâ çok ısrar ettin. İşaretini bekliyorum.
Bunu söylemiştim ama nasıl yapacaktım ki? Daha güçlerimi yeni yeni kontrol edebilmeye başlamıştım ve tam olarak saf güçten başka neyim vardı emin değilim. Hmm… Sanırım bunu kendi aleyhime kullanabilirdim. Tam üstümüzde duran avizeyi kullanabilirdim. Onu düşürüp küçük de olsa bir şaşkınlık oluşturup, bir ya da iki kişiyi etkisiz hale getirebilirdim. Hemen üst kata giden merdivenlere yöneldim. Tahmin ettiğim gibi beni pek takmadılar. Sadece biri şaşkınlıkla beni izliyordu. Bunu kullanmalıydım. Ani bir hareketle avizenin üzerine atladım. Altımdaki iki kişi şaşkınlık içinde bana bakıyor ve beni kovalamaya çalışıyordu. Pençelerimi çıkarıp avizenin asılı kalmasını sağlayan zincirlerini kestim. Bunu onlar da beklemiyorlardı ki birinin tam kafasına düştü, diğerinin de yalpalayıp yere düşmesini sebep oldu. Yere düşenin hemen üzerine atlayıp insan formuna dönüşüp boynunu kırdım. Elanora sesi duymuş olacak ki içeriye daldı. Tam o sırada da diğerleri çıkageldi. Ben hemen kedi formuma dönüp sofalardan birine saklandım. Elanora ise siper alarak ateş etmeye başladı. Nişancılığı iyi olmalı ki üçünü de yere serdi.
-İyi iş başardın, hem de ilk görevden. Bu kadarını beklemiyordum açıkçası.
-Hepsi sizin sayenizde. O kadar eğitimi boşuna almadım.
-Kaç defa bana “siz” diye hitap etmemeni isteyeceğim acaba. Elanora, anladın?
-E-Evet, Elanora Hanım.
-Ahhh. Geç olsun güç olmasın diyelim.
Sırada silahları toplayıp geri dönmek vardı. Gerçi üç tane de tutuklu vardı. Amaan onları da ekip halletsin. Arkada ölenlerin silahlarını toplamaya gittiğimde bir ses duydum. Koşup geri döndüğümde gözlerime inanamamıştım. Yerde kanlar içindeydi. Olayı anlamaya çalışırken yerde kıpırdayan birini gördüm. Üzerine avize düşürüp bayılttığım kişi kendine gelmişti ve ateş etmişti. O an birden gözüm karardı.
“Şimdi o anı çok iyi hatırlamıyorum. Elanora’nın gözünden anlatacağım ve anlattıklarım yüzünden benden korkma. Söyleyeceklerimi artık yapmıyorum çünkü artık gücümün her zerresini kontrol edebiliyorum” diyordu kral kitapta. Neyse hikayemize geri dönelim.
“Çağrılarıma kulak vermiyordun. Ne kadar kaç diye bağırsam da orada hareketsizce dikiliyordun. Ansızın dönüşüm geçirdin. Normal şartlarda buna şaşırmazdım ama göz kapayıp açıncaya kadar dönüşmen mi? Hah, o sıralar kediye dönüşmen yirmi saniyeni alıyordu. Ayrıca bu dönüştüğüne kedi demeye bin şahit isterdi. Gözlerin evrenin dev canavarları gibi simsiyahtı. Dişlerin bir aslanınki gibi, boyun bir zürafadan daha uzundu ki evin çatısını yıkmıştın. Sık nefes almaya başlamıştın. Ağzından çeşmeden boşalır gibi salyalar akıyordu. Tüylerin kıpkırmızıydı. Öyle ki ona bakan kendini kan denizinde sanırdı. Pençelerin dünyanın en keskin kılıcından bile daha keskindi.
Tam olarak iki defa kükredin.Net bir şekilde hatırlıyorum. Kulak zarım patlayacak gibi hissettim. Bu dünyada bu zamana kadar yaşamış hiçbir canlı öyle çığlık atamazdı. En sonunda gözünü bana ateş eden adama diktin. Adam zaten korkudan çoktan bayılmıştı fakat durmadın. Üzerindeki avizeyle birlikte fırlattın adamı. Ayaklarından tutup üst bedenini alt bedeninden tereddüt etmeden ayırdın. Daha sonra tatmin olmadın. Sonra başını gövdesinden, gövdesini kollarından, ondan en ufak bir şey kalmayıncaya kadar ayırdın, parçaladın, yok ettin. Aradan on dakika geçtikten sonra normal bedenine dönüp bayıldın. Neden böyle bir şey oldu o an anlamamıştım. Sonuçta bir vampirdim. En fazla on dakika içinde iyileşirdim ama sen bunu o an unuttun. Benim bile idrak edemeyeceğim bir şeye dönüştün. Benim bile görmek ve tatmak istemeyeceğim bir öfkeye kurban gittin. Seni alıp eve getirdiğimde hiçbir şey hatırlamıyordun. Belki de sadece içgüdüsel bir şeydi yaptığın. Ne bilim sahibini korumak gibi fakat bu kadarı… bilmiyorum en azından başlarda bilmiyordum ta ki bana âşık olduğunu öğrenene kadar.”
Tam olarak böyle olmuştu. O olaydan sonra iki defa daha ona dönüşmek zorunda kaldım fakat ikisi de kontrollüydü, en azından sonuncusu öyleydi. Sonrasında ise bir daha kullanmadım, kullanmak zorunda kalmadım. Yalnız o gün gözümü açtığımda bir şey görmüştüm. Korkuyu. Elanora benden korkuyordu. Bunu bana anlatmadan önce nedenini anlayamamıştım. Bir vampir sıradan bir kediden neden korkuyordu. Anlattıktan sonra ben bile kendimden korkmaya başlamıştım. Fakat zaman geçtikçe daha çok kontrol kazandım gücümün üzerinde ve o tür bir şeyin bir daha olmaması için elimden geleni yaptım. Haa, aklıma gelmişken dışarıdaki adamlar sağlamdı. Onları ekipler almış. Elbette bunu da Elanora söyledi. Bu deneyimden sonraki görevimiz daha da acayipti fakat onu bir dahaki sefere. Geç oldu. Çayın da bitmiş. Dükkânı da kapatmam gerek. Dilediğin zaman gelip beni bulup devam edebiliriz. Hoşça kal bakalım.
—Hoşça kalın. İyi akşamlar.
Gerçekten büyülenmiştim. Bir dahaki buraya gelişimi dört gözle bekliyor olacağım ve bu bilgilerle biraz daha ilerleme kaydedebilirim araştırmamda.