Ölüm Çiçeği "Higanbana"

Kırmızı Zambak Çiçeğine animelerden aşina gibiyiz. Bu çiçeği gördüğümüz an birilerinin öleceğini biliyor olmak bir anime izleyicisinin kazandığı yegane yeteneklerden biri diyebilir miyiz? Ancak bu çiçek ölümle ilişkilendirilmiş olmasının yanı sıra kısmen yeniden doğumu da kapsıyor ve kötü şeyleri kendinden uzak tutuyor diyebiliriz.

Ölüm Çiçeği "Higanbana"

Günleriniz nasıl geçiyor? Benimkini merak edecek olursanız, bir mutluluğun içindeyim. Her şey yolunda ama bir şeyin çok büyük eksikliğini de hissediyor gibiyim. Çokça gülüp neşe saçıyorum etrafıma ama içimin boş olduğunu hissediyorum. Bazı duyguları erken tükettim sanırım veya doydum, bilmiyorum. Belki de öldürdüm veya öldüler. Dönem dönem hepimiz benzer duyguları hissediyoruzdur. Peki siz bugün nasıl hissediyorsunuz?  Duygusal olarak iyi olduğunuzu ve güzel bir gün geçirdiğinizi umuyorum ama ola ki siz de bir şeyleri gömdüyseniz bugünkü yazımda yas çiçeği mi desem bilmedim ama gömdüğümüz duygularımıza armağan edebileceğiniz bir çiçeği okuyacaksınız. Biraz karamsar başlamış olsak da "Kırmızı Zambak Çiçeği"nin enerjisi sizi kendinize getirecektir. Zira bu çiçek ölümle ilişkilendirilmiş olmasının yanı sıra kısmen yeniden doğumu kapsıyor ve kötü şeyleri de kendinden uzak tutuyor diyebiliriz.

Kırmızı Zambak Çiçeğine animelerden aşina gibiyiz. Bu çiçeği gördüğümüz an birilerinin öleceğini biliyor olmak bir anime izleyicisinin kazandığı yegane yeteneklerden biridir diyebilir miyiz?Bu çiçeği ilk Tokyo Ghoul izlerken görmüştüm. O zamandan beri kendisine tutkuluyum. O kadar güzel ele alınmıştı ki orada gözlerimden kalpler çıkarak yazıyorum şu an bu satırları. Ama tam tersi Yakusoku No Neverland izlerken ise bu çiçekten nefret eder hale gelmiştim. İzlemeyip ilk defa duyan okuyucularımız var ise merak ettiyseniz sizler için ufak bir öneride de bulunmadan geçemeyeceğim. İkinci sezonu izlemek yerine mangasını okuyun derttaşlarım. Hâlâ kinliyim ikinci sezona. Spoiler vermeden ve nefret kusmadan yazımıza devam edelim.

  

Kırmızı Zambak Çiçeği, sonbahar ekinoksunda açmaya başlayan bir çiçektir ve Higanbana olarak da bilinir. Ancak Japonca'da "Manjushage" deniyor ve "Cennetin Çiçeği" anlamına geliyor. Budizmin kutsal kitaplarından birinde ise bir kutlama olayında göklerden kırmızı çiçeklerin düşeceği söyleniyor ve bu çiçeğin isminin kökeni bu şekilde gelişiyor. Bu çiçeğin zirve yaptığı dönem Eylül ortasından Ekim başına kadar olan kısım. Bölge bölge değişiklik gösterse de aylar bu şekilde. Sonbaharda açtığı için çiçek kışın karanlığını da barındırıyor. Zamanla Japonların bu çiçeği karanlık ve aydınlık, yaşam ve ölüm arasındaki geçişle bağdaştırdığını anlıyoruz. Çiçeğin kendisi renginden dolayı tutkuyu barındırsa da az çok siz de anlamış olacaksınız ki "üzücü hatıralar"la eşleştiriliyor. Çünkü bu çiçek son vedalara yakıştırılıyor.  

Efsaneye göre bu çiçekler, insanların yollarının ayrıldığı yerde büyürmüş ve bu nedenle Japonlar, birine bu çiçeğin verilmemesi gerektiğine inanırlar. Budist yazılarında ise, bu çiçeğin ölülere Samsara boyunca, yani yeniden doğuş döngüsü boyunca rehberlik ettiği söyleniyor. Önceki yaşamlarımızdan kalan karmayla beraber Higanbana bizlere Samsara'yı bulana kadar eşlik ediyormuş Budizm inancında. Bu inanç insanların hayatının devam ettiğini ve yeni bir hayata veya yeni bir şeyin başlangıcına başladığını gösterir. Şey kelimesini açmam gerekirse karma inancında dünyaya bir hayvan olarak gelme ihtimaliniz de var. Her şeye rağmen vedalar zor olsa da hayatta ilerlemeye devam etmek zorundayız.

Çoğunlukla cenaze törenlerinde kullanılan bu çiçek dekoratif amaçla da çok sık kullanılıyor. Bazı efsanelerin ortaya atılmasının sebebinin, çiçek zehirli olduğundan, çocukların dokunmaması için olduğu söyleniyor. Çünkü bu bitki fareler ve diğer vahşi hayvanlar için hatta insanlar için bile zehirlidir. Bu nedenle eski zamanlarda bu çiçek pirinç tarlalarını korumak için kullanılmış. Yine eski dönemler mumyalama döneminde ön kremasyon yapıldığında ölüleri korumak için bu çiçek kullanılmıştır. Kendi fikrimce yine ölünün fareler ve diğer hayvanlar tarafından yenmesini önlemek amacıyla olduğunu düşünüyorum. 

Çiçek ilk olarak Çin, Nepal ve Kore gibi Asya ülkelerinde bulunmuştur. Japonya'da ise Budist tapınakları, tepeler, nehir kıyıları, mezarlık ve pirinç tarlaları ile bağlantısı vardır. Çiçeğin nehir kıyılarında büyüyor olması bir yana Budizm'de Sanzu Nehri ile bağlantısı vardır. Bu nehir Sırat Köprüsü gibi düşünülebilinir. Ölülerin bu köprüden geçerken para ödemek zorunda olduklarına inanıyorlar. Higanbana'yı mezarlıkların üstünde görürseniz Budizm ile bağdaştırabilirsiniz. Çünkü insanlar bu çiçeği ölülerine haraç olarak veriyorlarmış. Sanzu Nehrinden geçerken kullansınlar diye. 

Peki sizce Higanbana isim olarak kullanılabilir mi?

Higanbana'yı isim olarak kullanabilir miyiz diye benim gibi merak edenler olabilir. Bu isim Japon bebeklerine de veriliyormuş. O-higan, sonbahar ekinoksu olan 23 Eylülün özel bir günüdür. Higan, turistler tarafından ölüler diyarı olarak bilinse de aslında Japonlar O-higan gününde ölen ruhları hatırlayıp onların mutluluğu için dua ederler. Budizm'de bu çiçeği mezarlarda yetiştirmek ölülere haraç vermek anlamına gelir. Budizm'de bu çiçek hâlâ hayattayken yaşanan tüm acılardan kurtulmanın bir yolu olarak görülür ki Yakusoku No Neverland izleyenler bilir ki bir sahnede çocuklara avlanma öğretilirken hayvanın acı çekmemesi için bu çiçeği tam kalbine saplayıp öldürmesi gerektiği öğretiliyordu. 

Kırmızı Örümcek Zambağı budizm inancının yaygın olmadığı ancak çiçeğin yayıldığı dönemlerde mezarların yakınında büyüdüğünden dolayı eskiler onu ölümle ilişkilendirmiştir. Bazı insanlar ise bunun kötü şans, felaket, ahiret, cennet ve cehennemle bağdaştırmıştır. Bu çiçeğin ruhları ahirete götürdüğüne de inanırlar. Bunun doğruluğunu bilemeyiz ancak bir gerçek var ki o da çiçeğin gerçekten zehirli olduğu. Likoris türlerinin tamamı, kusmaya, ishale, karın ağrısına, depresyona hatta ölüme neden olabilen "alkaloid zehiri - likorin" içerir. Ancak Kırmızı Zambak çiçeğinin soğanları geleneksel Çin tıbbında kullanılmaktadır. "Ülser, şişlik, mide ve karaciğer sorunları, romatizma, ve epilepsi" gibi çeşitli hastalıkları tedavi etmek için kullanılıyor.

Japonya'nın en büyük Higanbana tarlası, Saitama'daki Hidaka Şehrinden Kinchakuda'da bulunuyor. Likoris türlerinin çoğu diğer bitkiler gibi çiçek açmazlar. Yapraksız çiçek saplarında çiçek açarlar. Ekilen soğanlar ekim ayının sonunda yeşil olarak yeşeriyor ve kışın sonuna kadar yeşil kalırlar. Baharda ise ölmeye başlarlar. Yaz ayı boyunca uykuda olan soğan yazın sonunda yeniden büyümeye geçer ve yapraksız bir sapın ucunda bu çiçek açar. Bu çiçeğe çıplak zambaklar dendiği de oluyormuş. Böyle anlatınca kulağa hazır bilgi gibi geliyor olsa da size bu çiçeğin efsanesini anlatmak istiyorum.

Çin mitlerinden birinde, çiçekleri ve yaprakları bağımsız bir şekilde korumaları için iki elf veya peri atayan Güneş Tanrıçası Amaterasu'nun cezası anlatılıyor. Manju yaprakları, Saka çiçekleri korumakla görevliymiş. Bir zaman sonra Manju yaprakları koruyan biri varsa çiçekleri koruyan biri de vardır diye düşünmeye başlayıp Güneş Tanrıçasına meydan okuyup Saka'yı buluyor ve birbirlerine aşık oluyorlar. Onlar birbirini buldukları zaman işlerini yapmamaya başlamışlar ve bu nedenle Güneş Tanrıçası tarafından bir daha buluşamamak üzere lanetlenmişler. Saka'nın çiçekleri ancak Manju'nun yaprakları öldüğünde ortaya çıkar olmuş. Sonsuz bir ayrılık döngüsü içinde yaşamaya mahkum edilmişler. Çiçeğin Çince adı "Manjusaka" bu mitten geliyor.

Hayatta sevdiğimiz birçok kişiyi kaybediyoruz. Kişilerin yerine duygular, nesneler, manevi anlamda çok şey gelebilir. Ancak sonun olduğu her yerde yeni bir başlangıçta yok mudur zaten? Zıtlıkların birbirini bu şekilde tamamlaması ve bu döngünün sonsuza kadar bu şekilde devam edecek olması aslında kötü duruyor olsa da yeni bir başlangıca yol açıyor olduğu için aslında iyi değil midir? Kaybettiklerimizin yeri elbette dolmuyor ama kim bilir belki öteki hayatınızda yeniden bir araya gelirsiniz veya kim bilir belki o kişi sizi çoktan yeniden bulmuştur. Bir şeyler sürekli yer değiştirse de hayatımızı incelediğimizde hep benzer olanlarla devam ettiğimizi fark etmek güç olmasa gerektir. Ki eğer aniden çok değiştiyseniz normalinizden farklı şeyler yapmaya ve sevmeye başladıysanız ölüm yakındır derler Uzak Doğu'da. 

Ölüm güzelleştirilebilir mi sanmıyorum ama hepimize acısız ölümler dileyerek yazımı bitiriyorum. Umarım sonların yerini en güzel başlangıçlar alır. Ben de bir sonraki blog yazımın en iyi yazılarımdan biri olmasını isteyerek susuyorum. Yeniden görüşene dek kendinize iyi bakın. 

Higanbanalarımla...